Kıvanç’ın açıklaması şöyle:
Fransız düşünür, kamu yönetimi hocası Duguit, “Devlet hukuka ancak istediği için, istediği zaman ve istediği ölçüde boyun eğiyorsa, hukuka aslında hiç boyun eğmiyor” der. Cumhuriyet Demokrasi ve Seçim sistemini herkes bilir… Cumhuriyeti kimi özgürlük olarak tanımlar kimi bağımsızlık… Kimi demokrasi der, yaşam biçimi der hukuk adalet der. Bunlar hem doğru hem de yanlıştır. Cumhuriyet, demokrasi ve seçim Antik Yunan’dan beri bilinen, var olan terimlerdir. Cumhuriyet literatürde yönetim erkinin kimin tarafından kullanacağına işaret eder. Yani krallık, monarşi rejimleri yanında Cumhuriyet halkın idaresini ifade eder. Evet, Cumhuriyet halkın halk tarafından yönetilmesini ifade eder. Çin de cumhuriyettir İran da Fransa da… Ama yönetim erkini kullanım sistemleri farklıdır. Yönetimin nasıl olacağı sorusunun cevabı Cumhuriyet değildir. Yönetimin tek adam otoriter veya totaliter sistem ya da parlamenter yönetim olabileceği veya demokrasi olabileceği farklı idari yaklaşımları öne çıkarır. Demokrasiyi liberal değerlerle yani insani değerlerle bütünleştirip Liberal Demokrasi denildiğini şimdilerde biliyoruz… Lord Acton “güç azdırır, mutlak güç mutlak azdırır” der. Bunun anlamı yönetenlerin keyfi idareleri derinleştikçe ele geçirdikleri gücü otoriterleşmeye, keyfi kullanmaya meyilli olduğunu da biliriz. Lord Acton’un sözlerinin içinde sağlıklı bir yönetim için Kuvvetler Ayrılığı üstünden denge denetleme sistemlerinin demokrasilerde önemli rol oynayacağı fikri saklıdır… Bugün demokrasiler 20.yüzyılda yaşanan ırkçı, otoriter, totaliter yönetim heveslilerin yaşattığı iki dünya savaşının acıları, ölümler, gözyaşları sonucu insan ve siyasi bir tekâmülün ulaştığı son noktayı temsil eder. İnsanoğlunun anayasal devleti keşfetmesi, Anayasa Mahkemesine görev yüklemesi, yargının devlet güdümü dışına çıkıp özgür ve özerk olması yani yargı bağımsızlığı, özgürlükler, insan hakları ve insanca yaşam isteklerinin sonucudur. İlk seçimli demokrasi İngiltere’de 1248’de Magna Carta İle başlarken ABD 1803 yılında yüksek yargıya seçilen yargıç Marshall’ın idarenin bir kararına YARGISAL DENETİM işlemi başlatması devlet sistemini hukuk devletine taşıma işareti olarak düşünülür. Yargıç, Marshall milli iradenin mutlak egemen olmadığını, yanılabileceğini, hukuki denetime tabi olması gerektiğini, bir dava nedeniyle sistematize ederek günümüze de yargı denetimi yolu açmış oluyordu. 19 ve 20. yüzyıllarda krallık sistemlerinin yerini ulus devletlerin alması cumhuriyetleri demokrasi ile yönetmeye teşvik ederken demokrasilerin de eksiklerinin tamamlanmasının yolunu açmıştır. Burada Nurnberg Mahkemesi’nin kararına değinmeden geçmeyeceğim. 2. Dünya Harbi sonu Hitler yönetiminin Nurnberg’de yargısı sırasında sanık avukatlarının Pozitif Meri kanunların verdiği yetkiyi kullandıkları yolundaki savunmaya karşı nihai kararda Mahkeme, parlamentoların usulüne uygun olarak çıkardığı kanunlar bulunsa bile “Soykırımı gerçekleştiren insandır. Her insanın tam ve sağ doğumla birlikte kazandığı hiçbir biçimde ondan koparılıp alınamayacak hakları söz konusudur. Günümüzde buna İNSAN HAKLARI demekteyiz. Her insan Doğal Hakları olduğunu bilir, kanunilik ile HUKUKİLİK aynı anlama gelmez… Bilinmesi gerekir ki hukukilik kanunilikten daha geniş bir alanı ifade eder. Hukukilik daha evrensel bir bakış açısını içerir. Hukuki olan meşrudur, hukukilik kanuniliği de kapsar” demiştir. Türk Anayasa Mahkemesi de zaman zaman kanunları hukuka aykırılıktan iptal etmekte, evrenseli işaret etmektedir. Bugün demokrasiler 1980’li yıllarda AVRUPA BİRLİĞİ çalışmaları, Avrupa İnsan Hakları sözleşmesi, Avrupa İNSAN HAKLARI MAHKEMESİNİN varlığı insanlığı bugüne kadar yaşamadığı bir noktaya taşımaktadır. Demokrasinin içeriğinin geldiği noktayı ifade ederken SEÇME SEÇİLME HAKKINI ifade etmeden konuyu kapatamayız. Türkiye için seçme ve seçilme hakkı notunun sıfır olduğunu hatırlatırken, demokrasi notunun da sıfır ve sıfır altı olduğuna işaret etmek isterim… Türkiye’de önünüze konulan listeye oy ver denilir. Sen seç denilmez. Seçimin eşit rekabet yarışı olmadığını da belirtmekte fayda var. Seçim Türkiye’de gücü eline geçirenin izin verildiği süreçte yapılır. Egemen otorite kimi seçtirmek istiyorsa sistemi onun üzerinden kurar. Seçme seçilme hakkında ADALET yoktur. Zaten demokrasi kapısı hep darbelerle kapanmıştır. Ne doğru bir Cumhuriyet olmuş ne doğru demokrasi olmuş ne de adil, eşit, rekabete açık bir seçme ve seçilme hakkını içinde barındıran seçim sistemi yaşatmıştır. Şimdi de tek adamlı, otoriter bir sistemde yaşamaya mahkûm ediliyoruz. Türkiye insanı köle düzeni yaşamından kurtularak, zincirlerini kırmalı ve iradesini ortaya koymalı, insanca yaşamayı talep etmelidir. Bu dünyaya kimse kula kul olmaya gelmemiştir.