Merkez Parti , Parti Programından

23 Mayıs 2018

C- KAMU MALİ DENETİM KURULU
Devletin kendi yükümlülüklerini yerine getirebilmesi için, mali işlevini yapması kaçınılmazdır. Yani devlet yükümlülüklerini yerine getirmek için harcamalar yapmak, bu harcamaları yapmak için gelir toplamak, giderler karşılanmıyorsa borçlanmak zorundadır.
Devletin üstlendiği mali işler; “gelir”, “gider” ve “varlık”larını yönetmektir. Devlet, bu işlerini yerine getirirken hep “tek elden” yönetimi esas almıştır. Devletin; tek bütçesi, tek hazinesi, tek veznesi olur ve bunlar “tek kamu otoritesi” tarafından yönetilir; ilke budur. Türkiye Cumhuriyeti Devleti de bu ilkeyi dikkate alarak, kendi bünyesi içinde Maliye Bakanlığını kurmuştu.

Ancak, 1980’li yıllarda, yabancı sermayenin önünde, tek otorite olarak kamu mali yönetiminin olması engelleyici görünmüş ve Hazine, Maliye Bakanlığı’ndan kopartılmıştır. Böylece Devletin “Varlık” ve “mal” yönetiminde iki ayrı otorite oluşmasıyla, uyumsuzluk ciddi sıkıntılara neden olmaktadır.

Aynı şekilde, 2005 yılında da “Gelirler İdaresi Başkanlığı” kurularak Maliye Bakanlığı’ndan ayrıştırılmıştır. Giderler İdaresinin de Maliye Teşkilatı’ndan kopartılması hedeflenmiştir. Devletin mali işlevinin temelini oluşturan “gelir”, “gider” ve “varlık” yönetimi, birbirleri ile iç içe olmaları nedeniyle tek kamu otoritesine bağlılıkları zorunlu iken, kamu mali yönetimi parçalanmış, verimlilik düşmüş, yetki çatışmaları artmıştır.

2006 tarihinde yürürlüğe giren 5018 sayılı “Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu” ile 1050 sayılı Muhasebe-i Umumiye Kanunu yürürlükten kaldırılmış ve böylece Türk Devlet yapısında, devletin hakkı olan mali erk, yani “Devlette mali yönetimi tek elde toplayan” sistem kaldırılmıştır. Devletin kamu yönetiminde, “Maliye Bakanlığı odaklı” bir yönetime son verilmiş böylece devlet zayıflatılmıştır.

Adı geçen kanunun kaldırılmasıyla, devletin mali işlevini yerine getirmek üzere oluşturduğu “saymanlıklara” ve “saymanlara” son verilmiş, böylece Maliye Bakanlığı “saymanlar” vasıtasıyla elinde bulundurduğu gider yönetimindeki tüm otoritesini kaybetmiştir.

Getirilen; kamu kaynağını kullanırken “saymanlık”, kaynağı kullananların “hesap vermesi”, harcamalarda harcayanların “performansı” sistemidir. Bu sistemin işlerliğinde gerçeklik payı azdır; mali saydamlık, Kesin Hesap Kanunu ile sınırlıdır. Devletin bir bilançosu olmadığından, getirilen Devlet Muhasebe Sistemi’nin bilanço esasına uygun bir hesap çıkarma imkanı yoktur. Hâlbuki Kamu gelir, gider ve varlık yönetimlerinde “hesap” bazında sorumluluk zaten vardı.

Harcamalarda, harcayanların “performans”ının ölçülmesi sübjektif bir hadisedir. Performans ölçme kriterleri oluşturmak sabit değil, değişkendir. Yürütmenin, bu hususu, görev ifa eden kamu görevlileri üzerinde bir baskı aracı olarak kullanma ihtimali çok fazladır. Ve sonuçta oluşacak, yürütme-kamu görevlisi arasındaki sorunlarda mahkemelere çok iş yüklenmiş olacaktır.

Mali denetim konusunda getirilen “iç denetim”, “dış denetim” sistemi, idarenin harcamalarında bir şekliyle Maliye Teşkilatı’nın kontrol ve denetiminden kurtulma olarak addedilmesi gerekir. Yeni getirilen, “iç denetim sistemi”, denetimden daha çok bir kontrol listesi şeklinde faaliyet gösterir; idarenin kendi dışında bir mali yönetimin kontrolünden çıkması anlamına gelir.

Bu durum, Maliye Bakanlığı’nın üstlendiği mali işlevleri parçalamak, Hazine ve Bütçe birliğini hiçe saymak Devlet yönetimi için ciddi bir yanlışlıktır. Devletin “mali işlevindeki birliği” parçalamak çok ciddi sorunlara yol açar.

Zaten, Türkiye Cumhuriyeti kurumlarında, farklı iç denetim sistemleri mevcuttur ve işlemektedir. Teftiş kurulları ve kontrolörlükler ile, getirilen “iç denetim kurulları” arasında yetki, sorumluluk, görev alanı çatışması, uyumsuzluk söz konusudur.

İç denetim sisteminin yanı sıra, bir de 5018 sayılı yasa ile dış denetim sistemi getirilmiştir. Böylece Devletin mali yönetiminde “dış denetimin”, “Sayıştay” tarafından yapılacağı ön görülmüş- tür. Buna göre, vergi incelemelerindeki karşı inceleme yapılması yetkisi de Sayıştay’a verilmiş olmaktadır.

5018 sayılı Mali Yönetim ve Kontrolü hakkındaki kanunla, “Uluslararası Denetim Standartları” ile, sadece ABD’de uygulanan “Genel Kabul Görmüş Devletin Standartları”, Sayıştay tarafından uygulanacaktır. Burada, Sayıştay’ın bu görevleri yürütme olasılığı çok zayıftır. Kaldı ki, daha başta yanlış yapılmıştır: “Genel Kabul Görmüş Uluslararası Denetim Standartları” diye bir tanımlama yoktur. Ya “Uluslararası Denetim Standartları” ya da sadece ABD’de uygulanan “Genel Kabul Görmüş Denetim Standartları” vardır.

Bu iki sistem birbirinden ayrı bir sistem olmasına rağmen, bunlar birleştirilerek, “Uluslar arası Genel Kabul Görmüş Denetim Standartları” oluşturulup, bu hususta Sayıştay yetkilendirilmiştir. Ancak, uluslar arası denetim literatüründe böyle bir denetim sistemi yoktur. Bu nedenle Sayıştay’ın hangi kurala ve hangi muhasebe prensiplerine göre Devletin mali denetimini yapacağı belli değildir.

Söz konusu Yasa ile, dünyanın hiçbir ülkesinde olmayan görev ve uygulama Sayıştay’a verilmektedir.

Sayıştay mevcut mevzuat ile, bir taraftan TBMM adına denetim işlevini yürüterek “yasama erkini” kullanmakta; diğer taraftan, yürütme erki içinde yer alan kamu kaynaklarının kullanımında harcamanın etkili, ekonomik ve verimli kullanılıp kullanılmadığının belirlenmesi ve kamu kurum ve kuruluşlarının faaliyet sonuçlarının ölçülmesi ve performans bakımından değerlendirilmesi suretiyle, bir anlamda yürütme erkini kullanmakta; öte yandan da, yargılama erki içinde yer alan gelir ve harcamaların kanunlara ve hukuki düzenlemelere uygun olmadığının tespiti halinde gelir toplayanları ya da harcamayı yapanları yargılamak suretiyle yargılama erkini de kullanmaktadır.

Dünyanın hiçbir devletinde, üç erki bir arada kullanabilen bir devlet yapısı yoktur. Daha önce bir hesap mahkemesi olarak kurulan ve örgütlenen Sayıştay’a, Türk mali denetim sistemi açısından yeni verilen işlerle, radikal bir denetim yapmasına imkan vermesi pek mümkün değildir. Sanki mevcut sistem, hiçbir şey doğru ve kesin olarak yapılamasın diye düzenlenmiş gibidir.

Sayıştay’a verilen rol, her üç erkin; Yasama, Yürütme ve Yargı erkinin birlikte kullanılmasına imkan verecek şekilde olamaz. Eskiden olduğu gibi bir hesap mahkemesi olarak işlevini yerine getirmesi daha uygun olur. (Halen 832 sayılı Sayıştay Kanunu’nun da bu yönde değişiklikler yapılmadığı için uygulamaya geçilmemiştir).

Maliye Teftiş Kurulu’nun, Maliye Bakanlığı’nın dışındaki birimlerde, yani diğer bakanlıklarda, belediyelerde, Kamu İktisadi Teşebbüslerinde, dernek ve vakıflarda velhasıl tüm kurum ve kuruluşlarda mali denetim işlevine ilişkin teftiş, tahkik ve denetim yetkileri tartışılır hale gelmiştir. Ayrıca, Maliye Müfettişleri’nin yanı sıra vergi denetimlerinde Hesap Uzmanları Kurulu ile birlikte, Maliye ve Hazine Teşkilatı’ndaki Kontrolörlerin, mali yönetime ilişkin denetimleri; banka denetimlerinde ise, tüm bu denetim birimlerinin BDDK’nın mevcudiyeti ve Bankacılık Kanunu’ndaki denetim esasları çerçevesinde denetim yetkisinin nasıl uygulanacağı belirsizliğini korumaktadır.

Elbette, mevcut idari ve mali denetim konusunda radikal değişimler yapmak; hızla gelişen, dönüşen uluslararası ekonomik, finansal ve ticari koşullara ve ülke gerçeklerine göre gereklidir. Ancak, yukarıda özetle ortaya konan denetim sistemlerinin, denetim alanında büyük kaos yaratacağı görülmektedir.

İşte bu nedenlerle Partimiz; kamu mali denetimi için, diğer batı ülkelerinde olduğu gibi “Bağımsız Kamu Mali Denetim Kurulu” kurulmasını öngörmektedir.

Partimiz; her ülkenin, “kendi özeline” yabancı sistemleri karıştırmama prensibinden hareketle; denetimlerin, “uluslararası bağımsız denetim kurullarına yaptırılmasını önleyici yasal önlemleri alacak ulusal bir kurul oluşturacaktır.

Partimiz; eskiden olduğu gibi Sayıştay’ın yürütme erkine karıştırılmaması, hesap mahkemesi konumundan çıkarılmaması, yargı erki içinde bırakılmak suretiyle de diğer erklerin işine karıştırılmamasını ön görünmektedir.

Partimiz; mali yapıyı böyle parçalayarak; devletin ekonomik, ticari ve finansal yönetim, denetim erkini sınırlayarak oluşan devletin kurumsal çöküşünün önüne geçmek için gereken tedbirleri alacaktır.

Merkez Parti, yerel yönetimlerin de mali açıdan “Bağımsız Kamu Mali Denetim Kurulu” denetiminde olmasını öngörür.

Partimiz; denetimdeki boşlukların, görevi ihmal ve/veya kötüye kullanmanın, yolsuzluklara geçit veren çetecilik v.b. organizasyonlara, yoksulluğa, işsizliğe, gelir dağılımındaki adaletsizliğe, ekonomide ve yönetimde verimsizliğe, ahlaki ve insani değerlerde yozlaşmaya yol açtığını bilmektedir. Sonuç olarak; toplumun beklenen istikametlerde gelişmesinin engellendiğinin ve ülke idaresinin gittikçe zorlaştığının da farkındadır.

Denetim sonucu hazırlanan belge ve bilgileri ihtiva eden raporlar ilgili kuruluş ve yürütme organlarınca en kısa sürede işleme konulacak şekilde yeni düzenlemelere gidilecektir. İhaleye fesat karıştırmak, rüşvet, organize çıkar amaçlı mali ve ekonomik, vb. gibi suçlar zaman aşımına sokulmayacaktır.