Türkiye, 15 Temmuz hain darbe girişimi ile birlikte siyasal, sosyolojik, ekonomik ve en önemlisi hukuksal bir çıkmaza girmiştir.
21 Temmuz 2016 tarihinde Anayasanın 120.maddesine dayanılarak olağan üstü hal ilanından sonra ilk olarak 23 Temmuz 2016 tarihinde ve son olarak da 25 Ağustos 2017 tarihinde Anayasanın 121.maddesine uyarınca olağan üstü halde geçerli olmak üzere toplan 30 KHK çıkarılmıştır.
Olağan dönemde çıkarılacak KHK’lar Anayasanın 91.maddesinde düzenlenmiş olup, olağanüstü dönemlerde çıkarılacak KHK’lar ise hem Anayasanın 91.maddesinde hem de 121.maddesinde düzenlenmiştir. Keza Olağan dönem KHK’sinin çıkarılma usulü TBMM İç Tüzüğünün 90.maddesinde düzenlendiği gibi olağanüstü halde çıkarılacak KHK’nın görüşülme usulü de TBMM İç Tüzüğünün 128.maddesinde düzenlenmiştir. Ohal ilanı Anayasadan alınan meşru bir yetki olduğu gibi Ohal ilanı sonrası uyulması gereken usul ve esaslar yine Anayasamızda ve TBMM İç Tüzüğünde mevcut; çok açık ve nettir.
Türkiye, Cumhuriyet tarihinde çıkarmadığı kadar Ohal KHK’sı çıkardı. Uzun süredir devam eden ve ne zaman sonlanacağını öngöremediğimiz OHAL dönemi, Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan Milli Güvenlik Kurulunun aldığı karar uyarınca 3 ay daha uzatıldı. Ohal ilanının bir an önce kaldırılması gerekmektedir. Ohal dönemi boyunca çıkarılan bir çok KHK halen meclis gündeminde ve yasalaşmamıştır.Anayasanın 7.maddesi hükmü gereğiYasama yetkisi, Türk Milleti adına Türkiye Büyük Millet Meclisinindir. Bu yetki devredilemez. Bu nedenle Türkiye’nin ivedi bir şekilde KHK ile yönetilen bir devlet olmaktan çıkarılması gerekmektedir.
Bu nedenle açık ve net bir şekilde olağan üstü halin devamı yönünde alınan karara karşıyız.
Millet olarak, demokrasimizin darbe ile kesintiye uğramasına izin vermediğimiz gibi 15 Temmuz yargılamalarının sıkı takipçisi olarak hain darbe girişimini hayata geçirenlerin kimler olduğunun ortaya çıkarılması, muhakeme edilmesi ve gereken cezayı olması için de elimizden gelen çabayı göstermekteyiz. Ancak 15 Temmuz yargılamaları 15 Temmuz gecesini aydınlatmak yerine bu gece yaşanılanları sulandırmaya doğru gitmektedir. Bu durum ise FETÖ/PDY’nin halen aktif olduğunu süreci istediği doğrultuda götürdüğünü göstermektedir. Bu durum ise herkesin suçsuz ve masum olduğu algısı oluşturmakta olup, FETÖ/PDY’nin asıl faillerinin ortaya çıkmasını engellemektedir.
Bu nedenle biz diyoruz ki Adalet Mülkün Temeli ise Devletin Dini Adalet ise 15 Temmuz sonrası ortaya çıkan hukuksuz yargılamaların da karşısındayız.
15 Temmuz sonrasında Türkiye’nin yaşamış olduğu ekonomik, siyasal, sosyolojik, bürokratik, güvenlik ve hakimlerin bağımsızlığı gibi sorunların 1876 yılından bu zamana kullandığımız parlamenter sistemden kaynaklandığı gerekçe gösterilerek Cumhurbaşkanlı Hükümet Sistemine geçilmesi için 16 Nisan’da referandum yapılmıştır.
Her ne kadar referandum öncesinde bu yeni sistemin Türkiye Cumhuriyetinin devlet kültüründe yeri olmadığını, bu sistemin terörü bitiremeyeceğini, bürokrasideki aksaklıkları gideremeyeceğini, ekonomiyi düzeltemeyeceğini ve hakimlerin bağımsızlığını teminat altına alamayacağını ifade etsek de maalesef Anayasa hukuku litarütüründe vedünya’da örneği ve Anayasal olmayan Cumhurbaşkanlı hükümet sistemine geçilmiştir.
16 Nisan sonrası yaşadıklarımız ve 15 Temmuz sürecine gelişimiz ise Türkiye’nin içinde bulunduğu durumun parlamenter sistemden kaynaklanmadığını yönetenlerin başarısızlıklarından, siyasette ve uluslararası ilişkilerde kullanılan dilden, yanlış iç ve dış politikalardan kaynaklandığını açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Bu nedenle ilk fırsatta bizim geçmişimiz olan parlamenter siteme dönülmesinin ve yeni sivil bir anayasasının gerekliliğini vurguluyoruz.
Kamuoyuna saygı ile duyurulur.
Merkez Parti
Basın Bürosu