Suni ve Geçici Ekonomi

23 Mayıs 2018


Genel Başkanımız Prof. Dr. Abdurrahim Karslı 09.03.2018 tarihinde KRT TV’de yayınlanan Empati Zamanı programında, Türkiye’nin mevcut ekonomik durumuna ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Bugün gelinen noktada AKP hükümetleri sebebiyle suni bir şekilde kazanılan maddi refahın milletimizi tamamen tüketime odaklı, üretim alışkanlıklarını kaybetmiş bir toplum haline getirdiğini belirtti. Açıklamaların devamı ise şöyle:

“Türkiye’nin durumunu anlamak için, ekonomist ya da teorik olarak bu işlerle alakadar olmaya gerek yok. Herkesin kendisine göre gelir gider dengesi vardır ve onu idare etmektedir. Küçük işletmeler kendi gelir gider dengesine ve büyük ticari işletmeler kendi ekonomik dengesine baktığı gibi hane halkı da kendi evinin ekonomisini yönetir. Herkes iktisat bilimi ile kendi hayatında alakadardır ve temel hususların hepsini bilir. Bütün bunlar devletin gelir kalemlerini teşkil eder.

Gelir-gider dengesini gösteren göstergeler iktisattaki en temel göstergelerden biridir. Biz de önce bu hükümet zamanında Türkiye’nin gelir-gider dengesine bakalım: 2002’den günümüze kadar gelirlerimiz olarak şu başlıklar sıralanabilir: Vergiler, kamu işletmeleri ve bunların gelirleri. Tabi bazı özelleştirmelerle küçülmeye gittik, özelleştirmelerden gelir ettik. Bu kısmı da ayrıca değerlendirebiliriz.

Vergilerim nerelere ve ne kadar verimli harcanıyor?

Devletin en ağırlıklı gelir kaynağı, bizlerin ödediği vergiler. Ne yazık ki ödediğimiz vergilerimiz de çok yüksek. Örneğin ben bir tüccarım, devlet benden kazancımın yüzde ellisini vergi olarak alıyor: %18 KDV, %22 Gelir Vergisi ödüyoruz, diğer dolaylı vergilerle devlete % 50-60’ın üzerinde vergi ödüyorum. Vergi adaletsizliği ayrı değerlendirilmesi gereken bir konudur. Bizim burada özellikle dikkatimizi vereceğimiz hususlar, devletin topladığı bu vergiler ile bana ve bu memleketteki yaşayan diğer vatandaşlarıma ne tür hizmetler sunduğu ve bu hizmetleri sunarken kaynakları ne kadar verimli kullandığı hususlarıdır. Biz bu hususları, yani devlet harcamaları ve bunların verimine ilişkin değerlendirmeyi Bütçe Kanunu ve Bütçe Kanunu’na göre denetleme yapma yetkisi olan kurum raporlarından anlayabilmemiz gerekir.

Bütçe kanunu nedir? Kısaca, devletin vatandaşlarından ve diğer tüm gelir kaynaklarından elde ettiği gelirlerini yekûn halde gösteren ve hükümetin bu gelirleri hangi şekilde harcayacağının belirtildiği faaliyet raporudur.

Her mali yılsonunda bütçe denetlemesi yapan kurumlarımızın başında olan Sayıştay, gelirlerin hükümetin sunduğu bütçeye göre harcanıp harcanmadığını denetler, mali muhakeme yapar ve gerektiği noktada hükümetten tutmayan hesapların gerekçelerini millet adına sorar.

Hükümet, milletin parası ile yaptığı harcamalar hakkında hesap vermelidir.

Devletin gelirlerinin doğru bir şekilde harcanıp harcanmadığı ayrıca bir tartışma konusudur ve oldukça da önemlidir. Zira söz konusu olan milletin parasıdır. Devlet, bulunduğu konum itibariyle milletin parasının yediemini, hükümet de işlettiricisidir. Hükümet milletin vekaletini alarak bu görevi yerine getirir. Bu tarz bir ilişkinin olduğu noktada da hükümetin millete hesap vermesi gerekir. Bütçe nasıl harcanıyor bilmeliyiz. Şuan Türkiye’de bu hükümet tarafından bu bütçe kötü harcanıyor, israf ediliyor, yolsuzluk kalemlerine gidiyor, milletin emanetine hıyanet ediliyor.

Bugün geldiğimiz noktada, devletin gelirleri ve harcamaları birbirini tutmuyor. Her yılın gelir ve giderlerine baktığınız zaman gelirlerin giderleri karşılamadığı görülüyor. Bu hükümet şimdiye kadar hiçbir zaman denk bir bütçe yapamadı. Bütçemizi dengeleyemediğimizde hem iç hem dış borçlanma yapıyoruz. Bir işletme gelir ve gider tablosuna bakınca gelir gideri karşılamıyorsa; hane halkının gelirleri giderlerini karşılamadığında, borç alarak, kredi çekerek vs. gibi yöntemler ile ayakta durmaya çalışır. Günümüzde Türkiye maalesef aynı yöntemler ile ayakta durmaya çalışıyor.

Gelirlerimiz harcamalarımızı karşılamıyor, makas her gün daha da açılıyor.

Mesela, 2018’de AKP hükümetinin tahmini cari açığı 40 milyon Amerikan Doları’nı buluyor. Elbette devletin bir borcu, harcı var bunları ödemesi gerekiyor. Ama bizim memleketimizde insanlarımızın anlamadığı bir husus var o da devletin kurduğu fonlar.

Fonlar, gelir ve gider dengesi yapıldıktan ve gelirler toplanıp, giderler harcandıktan sonra elde kalan gelir fazlasının istikbalimiz için kullanılması, gelecek nesiller için değerlendirilebilmesi için kurulur. Ama bizim hükümet bir fon kuruyor, bu fonu borçlarımızı ödemek ya da daha fazla borç alabilmek için kullanıyor. Bu hükümet, bizim devletimizin borçları artık çok yüksek miktarlara ulaştığı için yabancılardan borç almasının kolay olmadığını görüyor. Bunun üzerine fon kurup Türkiye’nin en değerli varlıklarını, mesela Türk Hava Yollarını, devlet bankalarını fonun içine koyuyor ve yabancılardan ancak bu sepetleri teminat göstererek borç alabiliyor. Yani sonuç olarak, bu hükümetin bugün geldiği noktada gelirlerimiz harcamalarımızı karşılamıyor, gün geçtikçe daha da borçlanıyoruz.

Bugün hamasetle değil rakamlarla konuşuyoruz. Devletin kendi yayımladığı verileri ve istatistikleri tüm vatandaşlarımızla değerlendirelim.

Birinci tespitimiz Türkiye’nin gelir ve gider dengesinin birbirini tutmadığı oldu. Ekonominin diğer önemli bir konusu da Türkiye’nin ithalat-ihracat verileridir.

Türkiye, gelişmiş ülkelerde olduğu gibi, ithalat-ihracat yapıyor, diğer ülkeler ile arasında mal alım satım ilişkisi kuruyor. Ancak, bütçedeki gelir ve giderlerin birbirini tutmaması gibi dış ticarette de içler acısı haldeyiz. Dış ticarette önemli olan husus, alınan malın satılan maldan fazla olup olmadığı hususudur. Bugün kendi kendine yeterlilik iddiası olan ve üretim ve sanayisi gelişmiş olan devletlerde satılan malın, alınandan daha çok olması gerekir. Dolayısı ile güçlü devlet daha çok üretim yapan ve yurtdışına satan ve sattığı maldan daha azını yurtdışından alan devlettir. Bu aynı zamanda devletin kasasında, parasının var olduğu anlamına gelir.

Türkiye’nin durumuna baktığımız zaman ihracat ithalatın ancak yarısına yakın bir kısmını karşılıyor, yani aldığımız mal yerine ancak onun yarısı kadar ürün satabiliyoruz.

Gençler sabah kalkıp evinden üç-beş kuruş harçlık bekliyor.

Türk ekonomisinin üretim kısmını da değerlendirmek lazım. Hangi aktörler vardır diye baktığımızda, ticari işletmeler, tarım ve hayvancılık endüstrisi ve bu alanlarda çalışmak isteyen nüfusu var. Ancak çalışmak isteyen genç nüfusun %20’si iş bulamıyor. Bu veriler devletin istatistiklerinden alınıyor. Ancak bunlara ek olarak devletin istatistiklerine girmeyen, çünkü devletin kurumlarına gidip “ben iş arıyorum” diye başvurmayan bir kesim var. Bu kesimi de katarsanız, memleketimizde her üç gençten birinin işsiz olduğu ortaya çıkıyor. Yani çalışıp evine katkı sağlayabilecek istekli bir genç iş bulamıyor, sabah kalkınca evinden üç beş kuruş harçlık alabilmeyi bekliyor.

Hane halkı borcu 60 katına çıktı.

Ekonominin belkemiği diyebileceğimiz hane halkının durumuna da değinelim. 2002 yılında hane halkı borcu 6.6 milyar Amerikan Doları civarında iken şimdi ise 400 milyarlara kadar artmış durumda. Arada korkutucu bir yükseliş var. 2002’de hane halkı evdeki gence yardımcı olabilirken; gelirinin sadece %5’ini borçlanırken, bugün milletimiz gençlerine bakamıyor, gelirinin %50-55’ini borcuna karşılık harcıyor.

Devlet borçlu, millet borçlu, 40 milyon dolar cari açık, dış ticaret açığı var, gelir gideri karşılamıyor. Yüksek oranda işsizlik var ve çoluk çocuğunu geçindirmek durumunda olan hane halkının geliri giderini karşılamıyor. Vatandaşımın hali beni kaygılandırıyor.

Üretimi bitmiş, tüketime boğulmuş, değerleri ölmüş bir millete dönüştük.

Tüm bunların sebebi nedir? Sebep, ülkeyi yöneten hükümet ve onun yönetimidir. Ak Parti’nin Ekonomik sistemi şuydu: özellikle iktidara geldiği 2000’li yıllarda, dünyada sıcak para çoktu ve işsizlik ucuzdu. Türkiye’de faizler diğer ülkelere göre çok yüksekti. Mesela Türkiye’de faiz %15 iken Avrupa’da ise %1’di. Yabancı sermaye %15 ile parasını Türkiye’de değerlendirmeyi tercih ettiği için AKP milleti tüketime yöneltti, tarım ve hayvancılığı öldürdü, üretimi bitirdi, sanayinin ekonomi içindeki büyüklüğünü düşürdü. Dışardan aldığı paralarla milleti borca boğdu. Millet eskiden gelirinin %5’i ile borç ödüyordu, şimdilerde %50-55’lerle borcunu ödüyor. Millet krediyle ev aldı, araba aldı, tatile gitti. Yani AKP insanlarımızı suni ve geçici bir refaha boğdu. Toplumumuz tembelleşti ve üretim alışkanlıklarını kaybetti. Hane halkı borçlandığı gibi özel sektör de borcunu % 300-400’lere varıncaya kadar katladı. Özel sektör ucuz krediyi fırsat sanarak kredilerle borca dayalı büyüdü.

Hülasa, Ak Parti şunu yaptı: devleti borçlandırdı, hane halkını borçlandırdı, özel sektörü borçlandırdı. IMF’ye borcumuzu ödediler. Evet, ödediler. Ama IMF’den daha çok faize para veren yere borçlandılar, borcu borçla kapattılar. Halkımızı da tembel ve tüketen bir hale getirdiler. Bu hükümet giderken borçları milletin üstüne yükleyip gidecek.”