Milli Eğitim ve Kültür

22 Mayıs 2018

Eğitim, genel anlamda, bireyi, toplumun yararlı ve bilgili bir üyesi haline getirerek daha iyi bir gelecek inşası için katkıda bulunacak, toplumu geliştirme projeleri üretip bunları hayata geçirecek yetenek ve yeterlilikte şekillendirmeyi amaçlar. Dünyamızda yalnızca sosyal etkileşimi açık ve gelişmiş eğitim sistemlerine sahip olan toplumlar ilerleyebilmektedir. Eğitim, meslekte kullanılabilen bilgilerin aktarılmasından daha fazladır. Dolayısıyla toplumlarda eğitim, toplumsal ve siyasal hedeflerin özeti niteliğindedir. Ancak bizim toplumumuz söz konusu olduğunda eğitim ilke ve hedeflerinin amacı biraz daha farklılaşmakta; insanı, toplumu ve devleti ayakta tutmak için bir temel mücadele alanı niteliği kazanmaktadır. Siyasal iktidarların, kendi tasavvur ve tasarılarına uygun bir toplum yaratmak amacıyla eğitim alanında yaptıkları düzenlemeler yetişmiş insan gücü kalitesini toplum zararına sonuçlar doğuracak biçimde olumsuz etkilemiş, millî ve sosyal yapıda giderilmesi güç tahribat ortaya çıkmıştır. Türkiye’de eğitim, yani terbiye yoluyla sosyalleştirme ve bu yolla bireyleri, mensubu bulundukları yüce milletin, millî kimlik sahibi birer ferdi haline getirme ve değerlerin tesisi işi yapılmamakta; bunun yerine demokrasi ve liberal düşünce adına kimliksiz bireyler yetiştirilmekte, özellikle devlet
okullarında sadece ezber ve sınav ağırlıklı bilgi nakline dayalı bir öğretim yapılmaktadır. Millî mutabakata ve hedeflere dayanmayan bu eğitimin millî kabul edilmesi mümkün değildir. Özellikle orta öğretimde, ithal liberal yaklaşımların etkisiyle ve tercüme yoluyla düzenlenen yönetmeliklerle ferdi esas alan, onu sosyal bağlarından, yani Türk Milletinden koparan, toplumsal değerlerin ve millî ahlâkın dışında yaşamayı yaşam biçimi haline getiren bir eğitim uygulanmaktadır. Türkiye’de devlet üniversiteleri dışında kurulacak üniversitelere prensip olarak itiraz edilmemelidir. Ancak, bunların bir bölümünün ticari amaçla diploma dağıttığı, kendi devleti ve milletiyle kavgalı farklı kimlikli öğrenciler yetiştirmeye çalıştığı ve eğitim sektöründe devlete alternatif egemenlik alanları oluşturmaya çalıştıkları görülmektedir. Türk milletini bütün olarak kavrayamayan özel küçük grupların veya küresel sermayenin çıkarcısı haline gelmiş çevrelerin, eğitime yapacağı herhangi bir katkının olabileceğine inanmıyoruz. Yükseköğrenimde yabancı dille eğitim-öğretim, küresel aydın bağımlılığı ve yabancılaşma doğurmakta ve ülkesini tanımayan sözde aydınlar yetiştirmektedir. Hiçbir ciddi devlette uygulanmayan bu çeşit sapmaların Türkiye’de teşvik edilmesi, akademik yükseltmede Türkçe’nin üvey evlat muamelesi görmesi, asla kabul edilemez. Çok iyi yabancı dil bilmek elbette her çağdaş ve uygar insan için gereklidir. Bu nedenle şüphe yok ki iyi yabancı dil eğitimi en geniş ölçüde yaygınlaştırılacak ve desteklenecektir. Ancak, genellikle sömürge ülkelerinde görülen “Yabancı Dille Eğitim” tercih edilmeyecektir. Ayrıca Özel Yüksek Öğretim Kurumlarının öğrencilerine, zengin bir müşteri gözüyle ve gelir kaynağı olarak bakması kabul edilmeyecektir. “Türk dili Türk milletinin zihnidir, kalbidir” ifadesindeki gerçek unutturulmuş; onun adeta dil=kültür, kültür=millet biçiminde ön görülen Türk kültür ve inanç politikası yok edilmiş ve milletimiz âdeta kendini meydana getiren en önemli millî bağdan yoksun bırakılmıştır. Kısa zaman önce yazılan bir eser dilimizde oynanan oyunlar sonucu anlaşılamaz hale gelmiştir. Bu gidişatın
önüne süratle ve kesinlikle geçilecektir. Güçlü ve gelişmiş ülkelerin özenle koruduğu millî devlet, millî ekonomi, millî kültür üçlüsü, Türkiye için önemini yitiren unsurlar olarak pazarlanmaktadır. En küçük millî bir duyarlılık dahi köreltilmeye çalışılmaktadır. Bu gidişat kesinlikle müsamaha görmeyecek; duygu ve düşünce birliğinin zedelenmesine ve milli dayanışma idealinin sarsılmasına fırsat verilmeyecektir.